22.6.11

Muhabbet eylerken

"Uzun yollar ulaşmak içindir."

Gölgenin dahi adımlarına ayak uyduramadığı fırtına adımlarınla çoşkuya kaptanlık yaptığını düşün bi.

Söz gelimleriyle aşık attığını, ve umursamadığını hayallerini.

Düşün bi,
her şey ve her yerden özgür kıldığını kendini.

Önünde bir kadeh şarap ya da bi duble rakı;
Sözlerinle yeni gelenekler 'örüntü'lediğini.

Muhabbet sofrasında şeytana pabucunu ters giydirir,
Onu da sofranın muhattabı ilan eder,
iyi ve kötüyü o an kendinden bi haber kılabilirsin.

Dem bu dem kendini özgür kılmak,
ve dost ocağında gönlünü pişirmek için;
çömleğin topraktan,
canın dosttan.


21.6.11

Permakültür Buluşması'na Merhaba!

Göğün geceye kavuştuğuyla başlasın kutlama!

Yanı başımdaki hurma ağacının gülümsemesiyle toprağın yüzüme savruluşuna hayranlık beslemek nasıl bedenimi göklere çıkarıyorsa, şu yola düşmeye hazırlanan ruhum da onun gündüzlenmesiyle sarhoş oluyor vesselam!

Toprağa alnını sürmek, sonsuzluğa teslim olmak! Yaşamı adlandırmaksızın cesaretle süzülmek içinden!

Gece ile yol almaya başlıyorum yeniden. Şehr-i İstanbul'a fazla bulaşmaksızın tekrardan dağlara kavuşacak olmanın huzuru okşuyor gönlümü. Bir buluşmaya niyet etmişiz, şimdi bedenlerimiz bir araya gelip bu güzel geleceğe nasıl hazırlanacağımızı konuşuyor olacaklar.

Ateş başı sohbetler, kutlamalar, şarkılar ve danslarla bütünleşiyor, sevişiyor olacağız her dem.

Olur ya yolunuz düşerse Bayramiç'e bekleriz. Muratlar Köyü Yeniköy Mevkii'nde bir avuç insan, Doğa'ya dönmüş yüzler, toprağa bulanmış gönülleriyle sizi bekliyor olacaklar. Aşk ile...

http://www.bayramicyenikoy.com/


13.6.11

Türkiye'nin İlk Ekolojik Mimari ve Doğal Yapı Atölyesi Bayramiç'teydi

"Modernleşme" kompleksimizin, hayatlarımızda inşaa ettiği labirentler gün geçtikçe daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İnsanoğlu "öğretilmiş"liği ile kapana kısılmış yol alırken, ölü şehirlerin arasında nefes alınabilecek alanlar yok olup gidiyor.

Çağımızın veremi kapitalizme teslim olmak yerine ona dur diyerek yeterlilik ve becerilerimizi kuşanabilir, aynı zamanda da sağlıklı yuva ve gelecek kuşaklara daha faydalı yapılar bırakabiliriz.

İşte bunların konuşulduğu ve çözümlerin arandığı güzel bir buluşma yaşandı geçtiğimiz hafta:
Ekolojik Mimari ve Doğal Yapı Atölyesi.

4-11 Haziran tarihlerinde Bayramiç'in Yeniköy Mevkii'nde gerçekleşen bu oluşum Türkiye'de bir ilk olarak yerini aldı. Türkiye'nin pek çok yerinden, ve yurt dışından katılan 60'a yakın kişi bir hafta boyunca olur da nasıl olur'u tartıştık.Yeşil Mimari'nin önem kazanmaya başladığı, ekolojik yaşamın daha çok gündeme geldiği şu günlerde, böylesine bir platformun şekillenmesi, hepimizin zihinlerindeki toz tabakasını süpürüverdi. Sürdürülebilir ve az maliyetli bir yapılaşma sunan doğal mimari tekniklerini öğrenirken çocuklar gibi şen, kuşlar kadar muhabbetliydik.

İşin güzel yanı, bu yöntemlerin sunduğu kolaylıklar:
Yaşadığımız alanlarda ulaşılabilir malzemeleri temel alıyor (kum/kil/toprak/saman vs), ve hatta geri dönüştürülebilir kılıyor.

Biz betonarme ve PVC kaplı "hapishane"lerimizde hastalıkları davet etmeye devam ederken, ekolojik yapılaşmanın sürdürülebilirliği ile kalkınabilecek devletlerin nasıl bir hal alabileceği de başka bir tartışma konusu oluyor; tabii bizi kutulara sokmaya çok meraklı, parayla asla ilişkileri olmayıp sadece bizleri düşünen o pek muhterem (!) yöneticilerimizi de unutmamak gerek.

Yaklaşık 10 çeşit duvar tekniği gördüğümüz bu atölye, 60 kişiyi bir araya getirerek Türkiye için önemli bir temel atılmasına da olanak sağladı. Doğadaki 'örüntü'nün yansıması olduk, gelecek için umut ve dostluklarımızı çoğaltarak, tekrardan bir araya gelmek üzere yollarımıza koyulduk.

.

.

İlk Adım

Okulu bitirdikten aylar sonra aldığım diplomaya göz ucuyla şöyle bi' baktım, sonra bana yoldaşlık edecek olan sırt çantamı yüklenerek evden çıktım. Arkamı döndüm, beton yığınına bir kere daha baktım. Artık her şey çok başka olacaktı.

Yol boyunca bir düşten diğerine hoplaya zıplaya koşturarak, 'yeşil diyar'ın kokusunun izinde özgürlüğün keşfine dalmanın keyfine vardım. Büyük çakıl taşlarının üzerinde sekerek ilerlerken, bana hiç de yabancı olmayan yörenin incecik yollarına bırakıvermişim kendimi.

Bu yol, 'ilk adım'dı.

On yedi senelik 'eğitim' kırbacının sırtımdan indiği, yorgunluğunu Şehr-i İstanbul'un omuzlarına yüklediğim ağırlığın şimdiye dek başaramadıklarının hakkını verme zamanıydı.

60 can, bir kubbe, bir toprak, tek gönülde zikreden, yoğrulan bir çamur misâl.....

Ondan geldiğimizi tekrardan anımsayarak, gün be gün şefkat ile çoşmak.....

Şükretmek.


.

Merhaba Yaşam!

Bu blogu okumaya başlamadan bir avuç toprak alın elinize; bahçenizde, saksınızdan, ya da hiç olmadı kaldırımların içinde sıkışıp kalmış ağaçların kökleri arasından.

Ve şimdi başlayabiliriz :)