Yol boyunca bir düşten diğerine hoplaya zıplaya koşturarak, 'yeşil diyar'ın kokusunun izinde özgürlüğün keşfine dalmanın keyfine vardım. Büyük çakıl taşlarının üzerinde sekerek ilerlerken, bana hiç de yabancı olmayan yörenin incecik yollarına bırakıvermişim kendimi.
Bu yol, 'ilk adım'dı.
On yedi senelik 'eğitim' kırbacının sırtımdan indiği, yorgunluğunu Şehr-i İstanbul'un omuzlarına yüklediğim ağırlığın şimdiye dek başaramadıklarının hakkını verme zamanıydı.
60 can, bir kubbe, bir toprak, tek gönülde zikreden, yoğrulan bir çamur misâl.....
Ondan geldiğimizi tekrardan anımsayarak, gün be gün şefkat ile çoşmak.....
Şükretmek.
.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder